Yoksa hepimiz birer psikopat mıyız ?

16.07.2019

949 Kişi Okumuş

0 Yorum

Yoksa hepimiz birer psikopat mıyız : film ve dizilerdeki kötü karakterler neden iyi karakterlerden daha çok ilgi çeker ?

 

Bazen film ve dizilerdeki kötü karakterler, yaptığı her şey yanlış olsa ve bizim için kabul edilemez olsa bile neredeyse ‘idol’ seviyesinde değerlendirilir. Peki bu durumun altında hangi psikolojik gerçek yatıyor, haberiniz var mı

Kötülere neden sempati duyduğumuz bir yana genel olarak bir ‘yapılmaması gerekenler’ klasörü varsa, bu klasörün içindeki her şey bizlere gizemli görünüyor.

 

Kötülere neden sempati duyduğumuz bir yana genel olarak bir 'yapılmaması gerekenler' klasörü varsa, bu klasörün içindeki her şey bizlere gizemli görünüyor.

Buradaki gizem unsurunu belki de yapıldığında somut olarak birine zarar vermeyen eylemlerle sınırlı tutmak gerekiyor.

Örneğin sansürün ve yasakların yarattığı gizemli etkiyi şöyle anlatmıştık. ?

Sansür ve Yasaklar Her Zaman Ters Teper: Yasaklanan Şeylerin Daha Fazla Yayıldığı Streisand Etkisi

Acaba bize koyulan yasaklar neden çekici gelir? Streisand Etkisi hem yasakların hem de sansürün insanlık üzerinde kural koyucuların tahmin ettiğinin tam zıddı etki yarattığını anlatıyor ve zihnimizde …

Yılan Hikayesi’nden Kürşat ile başlamıştık, Lost’un Ben Linus’u ile devam edelim. ‘Bir türlü kızılamayan kötüler’ listesi hayli uzun.

 

Yılan Hikayesi'nden Kürşat ile başlamıştık, Lost'un Ben Linus'u ile devam edelim. 'Bir türlü kızılamayan kötüler' listesi hayli uzun.

Ve bu ikisi kıyıda köşede kalmış örnekler, Joker’i Pokemon‘un kötü ikilisi Roket Takımı’nı düşününce işler iyiden iyiye karışıyor. Peki kötü karakterlere olan sempatimiz hangi kaynaklardan besleniyor, daha da önemlisi hepimiz birer psikopat mıyız?

Durumun psikolojik temellerine bir bakalım, Carl Jung her insanın ‘gizli doğasının’ önce anlaşılması ardından kontrol altında tutulmasının o kişiyi toplumsal bir varlık haline getireceğinden bahseder.

 

Durumun psikolojik temellerine bir bakalım, Carl Jung her insanın 'gizli doğasının' önce anlaşılması ardından kontrol altında tutulmasının o kişiyi toplumsal bir varlık haline getireceğinden bahseder.

Gölge kişilik olarak adlandırılan ve içinde biraz vahşet biraz acımasızlık barındıran bu gizli odanın iki ayrı etkisi var. Ya bizleri daha güçlü hale getiriyor ya da derinlerdeki kötücül tohumları yeşertip bizleri daha kötü fikirlere tutkulu birine dönüştürüyor.

Yani kötü olanı dizginleme çabası bazen daha kötüye sempatiyi doğuruyor.

Freud’un bakış açısı ise farklı. Sürekli tatmin arayan İd, bencillik sınırlarını aştıktan sonraki aşamada kötü karakterleri kendisine yakın hissetmeye başlıyor.

 

Bilimin sınırlarından biraz uzaklaşırsak kötü karakterlere duyulan sempati film ve dizi sektöründe iyi huylu karakterlerin gün geçtikçe sıkıcı hale geldiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

 

Bilimin sınırlarından biraz uzaklaşırsak kötü karakterlere duyulan sempati film ve dizi sektöründe iyi huylu karakterlerin gün geçtikçe sıkıcı hale geldiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Hayatın her alanında karşımızda olan ve eğlenceyi kaçıran o karakterlerin kurgu eserlerde de devreye girmesi onları iyiden iyiye itici hale getiriyor olabilir. Yani Aristoteles’in ‘kendini keşfetmek, mutlu olmak ve iyi bir insan olmak’ arasında kurduğu o kıymetli bağlantı  modern kültürde insanların pek ilgisini çekmiyor.

Burada durum biraz çetrefilli hale geliyor. Kötü karakterlerin ‘ilgi çekici’ olması aslında onların hayali karakter olmalarıyla da ilgili.

 

Burada durum biraz çetrefilli hale geliyor. Kötü karakterlerin 'ilgi çekici' olması aslında onların hayali karakter olmalarıyla da ilgili.

Yani bir hayalet ya da vampir sinema izleyicisi için ne ifade ediyorsa kötü karakterler de benzer biçimde karşılık buluyor. Görülen şey bir insan fakat tamamlanmamış, eksik şeyler var ve bu eksik noktalar herkesin yapmak isteyip de yapamadığı bazı şeyleri sinema perdesinde gerçekleştiren o karakterlerde vücut buluyor.

 

Kötü karakterlere duyulan ilginin suç işleme, kötülük yapma isteğiyle eş tutulması da pek mantıklı değil.

(Yani tebrikler, psikopat değilsiniz.)

Filmlerde karşımıza çıkan kötü karakterlerin yaptığı şeylerin gerçek hayatta aslında rahatsız edici olabileceği ve kurgu sınırları içerisinde kaldığının bilinciyle tüm bunları izlediğimizin bilincindeyiz. Filmde birisi öldürüldüğünde verdiğimiz tepkinin sokakta birisi öldürüldüğünde vereceğimiz tepkiyle aynı olduğunu düşünmek hayli absürt olur, değil mi?

Kötü karakterlerin böylesine ilgi çekici olmalarının sebebi, belki de sonsuz özgürlüğe sahip olmaları.

 

Kötü karakterlerin böylesine ilgi çekici olmalarının sebebi, belki de sonsuz özgürlüğe sahip olmaları.

Tutuklanan kötü karakterler ya onlar öyle olmasını istedikleri için ya da daha büyük bir planın parçası olarak kodesle tanışıyor, yani suçları her ne olursa olsun her daim özgürler. Bu durum da onların gerçeklikten bağımsız, kurgu unsuru olmalarıyla ilgili. 

Batman bile özgür değilken Joker’in her şeyi yapabiliyor olması insanların ilgisini çekiyor. Bir diğer görüşe göre kötülerin örtük olarak yarattığı özgürlük hissi insanların ilgisini hayli çekiyor.

Tabii içinde narin bir iyi karakteri yaşatan kötü karakterler de var, onlar en büyük kargaşayı yaratıyor.

 

Tabii içinde narin bir iyi karakteri yaşatan kötü karakterler de var, onlar en büyük kargaşayı yaratıyor.

Ne kötüler ne de tam anlamıyla iyilik sınırlarına girebiliyorlar. Bu yanıyla bizlere daha gerçekçi (ve bizden) geliyorlar ve onların felsefesi, sözleri, özellikleri kurgu sınırlarını aşabiliyor. 

Sözün özü, kötü karakterlere duyulan sempati hayli normal çünkü kurgu dediğimiz şey bunu başarabildiği sürece var olacak.

 

İlgili Terimler :

YORUMLAR